--FETÖ'NÜN EN SEVDİĞİ CHP GENEL SEKRETERİ KASIM GÜLEK--
--Fethullah Gülen'in Hayranı Olduğu CHP'linin Bilinmeyen Sırları--
Gülek, 1992’de Fethullah Gülen’i Pentagon Subayı olan baldızı Aylin Radomisli vasıtasıyla ABD Büyükelçisi Abramowitz ile tanıştırarak, dialog projelerine entegre ediyor...
Gülen’in 1998’deki Papa ziyaretini, Abromowitz organize ediyor, Gülen’in ABD’de kalması için "Green Kart"ına referans olan isimlerden biri de Abramowitz idi.
--Gülek, 19 Ocak 1996’da ABD’de hayatını kaybediyor ve cenaze namazını da bugün terör örgütü lideri olmaktan kırmızı bültenle aranan Fethullah Gülen kıldırıyor!
YÜKSELİŞE YOLCULUK...
Oskar Schindler isiml Twitter kullanıcısının aktardığı bilgilere göre; peki Çukurova'dan çıkan bir gencin yolu taa Papa ile Roma'da nasıl kesişebilmiştir?
Gelin birlikte bu yükseliş yolcuğuluğuna mercek tutalım;
Kasım Gülek Robert Kolej’de okurken babası Rıfat Gülek’in yakın arkadaşı Prof. Dr. Şemseddin Günaltay’dan dini eğitimini alıyor. Günaltay da CHP'yi dini bir minvale oturtma gayreti içinde olan, ayrı bir yazı konusu teşkil eden önemli bir şahsiyet...
Günaltay ile Demokrat Parti'ye karşı, dönemin CHP'si sürekli tavizler vererek dini açılımlara kalkışmıştı...
CHP MACERASI BAŞLIYOR
1928-1930 yılları arasında ise dünyayı yöneten derin ailelerden biri tabir edilen, Rockefeller Bursu'nu kazanarak, ABD Colombia Üniversitesi’nde iktisat alanında doktorasını tamamlıyor... Rockefeller Bursu'nun karşılıksız alındığını düşünenlere bir yorumumuz yok!
Türkiye'nin en zeki gençlerinden birisi olan Kasım Gülek böylelikle yabancı ellerde bir nevi devşiriliyor... Yetmiyor; 1930’da Rockefeller Bursu desteğini tekrar kazanarak, İngiltere Cambridge Üniversitesi “London School of Economics” ve Berlin Üniversitesi’nde Ekonomi alanında Hukuk Doktorası yapıyor (1930-1934).
1934’de Türkiye’ye dönen Kasım Gülek, Mustafa Kemal ile tanışıyor ve bizzat Mustafa Kemal’in isteğiyle CHP’ye üye oluyor. Böylece CHP macerası da başlıyor. 1936-1937’de Yedek Subay olarak askerlik görevini yerine getiriyor...
Artık karşımızda yüksek tahsilli, ayakları yere basan, yetişkin bir Kasım Gülek profili var...
Kasım Gülek askerlik dönüşü, Adana'da ticaret ve çiftçilikle uğraşan aile şirketi Gülek Limited Şirketinin Genel Müdürlüğü görevini de yürütüyor (1937-1940). Önümüzdeki yıllarda toprak reformu tartışmaları ve Demokrat Parti'nin sancılı doğuş sürecini düşünecek olursak, bu bilgiyi bir kenara yazmakta fayda var...
Gülek, 15 Mayıs 1940’da, vefat eden CHP Bilecik milletvekili Besim Ömer Akalın yerine yapılan seçimlerde, CHP milletvekili seçiliyor. 1942’de, CHP genel sekreteri Memduh Şevket Esendal’ın referansıyla CHP GİK üyesi yapılıyor...
Hızla basamakları çıkan Gülek, 1949’a geldiğimizde, AB’nin temeli olan Avrupa Konseyi Parlementer Asamblesi Başkan Yardımcılığı görevini yerine getiriyor (1949) Gülek, kısa süre sonra bu görevinden ayrılarak BM Kore Komisyonu Başkanlığı’na atanıyor (1949-1950). Bu görevindeki hizmetlerinden dolayı “Kore Üstün Hizmet Madalyası” almaya hak kazanıyor... Moon tarikatı bağlantısı açısından, Kore savaşı ile paralel yaşanan, aynı tarihlerdeki bu gelişme oldukça dikkat çekici...
22 Mayıs 1950 milletvekili seçimlerinde adaylığını koysa da seçilemiyor, ancak aynı yıl, görünmez bir elin desteği ile NATO Parlamenter Asamblesi üyeliğine seçiliyor...
Gülek, 28 Haziran 1950’deki CHP 7. Kurultayı'nda genel başkan İsmet İnönü’nün adayı olan Nihat Erim’e rağmen, CHP genel sekreteri seçiliyor. CHP parti kültüründe bu olay eşine pek rastlanmamış bir olaydır... Bu görevini 27 Eylül 1959 tarihine kadar da 9 yıl sürdürüyor.
22 Haziran 1953’te CHP 10. Kurultayında Gülek yeniden CHP genel sekreteri seçiliyor. Artık partide efaseneleşiyor, bir nevi ikinci adam İnönü'nün ardından, CHP'nin 2. adamı oluveriyor...CHP genel sekreteri olduğu dönemde (1950-59) sürekli memleket gezileri gerçekleştirmesinden dolayı parti içinde sıkça eleştiriliyor ve bu gezilerdeki konuşmalarından dolayı yasal takibata uğruyor... Sivri bir dile sahip ve çıkışlarıyla sürekli dikkatleri üzerine çekmeyi başarıyor...
Rahmetli Ecevit'in Tayyibe Gülek'e, DSP içinde önemli görevler verdiğini, anımsayınız... Ancak Gülek, CHP içindeki ideolojik bunalımdan rahatsız olarak ve Ortanın Solu hareketine tepki gösteriyor ve 12 Mayıs 1967’de CHP’den istifa ediyor! Sol ile pek bağdaşmadığı anlaşılıyor...
Papa 6. Paul ile 1 saat 15 dakika görüşen Gülek, kısa süre sonra Tarsus’ta Saint Paul Cemiyeti'nin kurulmasını sağlıyor... Bir nevi dinler arası diyalog startı, taa o dönemde veriliyor gibi.
Gülek, Vatikan ziyaretinden sonra Vatikan Nişanı kazanıyor ve bu nişan Kasım Gülek’in vefatından sonra kızı Tayyibe Gülek’e veriliyor...
Gülek, 1992’de Fethullah Gülen’i Pentagon Subayı olan baldızı Aylin Radomisli vasıtasıyla ABD Büyükelçisi Abramowitz ile tanıştırarak, dialog projelerine entegre ediyor...
Gülen’in 1998’deki Papa ziyaretini, Abromowitz organize ediyor, Gülen’in ABD’de kalması için "Green Kart"ına referans olan isimlerden biri de Abramowitz idi.
Gülek, 19 Ocak 1996’da ABD’de hayatını kaybediyor ve cenaze namazını da bugün terör örgütü lideri olmaktan kırmızı bültenle aranan Fethullah Gülen kıldırıyor!
--Fethullah Gülen'in En sevdiği CHP'linin Evi Yıkılıyor--
Odatv, bir dönem CHP'nin ünlü genel sekreteri olan Kasım Gülek'in köşkünün müteahhide verildiğini haberleştirmişti. Köşkün bu hafta yıkımı resmen başladı.
CHP'nin İslamcılaşmasında ve sağa kaymasında önemli roller üstlenen Gülek, 1996 yılında ölmüştü. Gülek'in Ankara Bahçelievler'de bir evi bulunuyordu.
--GÜLEN'İN AKIL HOCASIYDI--
Kasım Gülek'in bir diğer özelliği ise, Fethullah Gülen'e çok yakın bir isim olmasıydı. Gülek, Gülen'in en sevdiği CHP'liydi. FETÖ’nün açıkça ifade ettiği gibi, Gülek, Gülen'in 2 büyük hocasından biriydi... (odatv)
Tedavi edilmekte olduğu ABD'de 91 yaşında hayata veda eden Türk politikasının efsanevi ismi Kasım Gülek için dün yıllarca görev yaptığı Meclis'te görkemli bir tören düzenlendi.
Amerika'da hayatını kaybeden CHP eski genel sekreterlerinden Kasım Gülek'in vasiyetini Fethullah Gülen yerine getirdi. Cenaze namazını Fethullah Gülen kıldırdı.
Soğuk havaya karşın dostları Gülek'i son yolculuğunda yalnız bırakmadılar. Törene gelenler arasında Gülek'le yıllarca siyaset arenasında mücadele etmiş Osman Bölükbüşı, Alparslan Türkeş gibi isimler de dikkati çekti. Törene, DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Meclis Geçici Başkanı Süleyman Arif Emre, Meclis eski Başkanı İsmet Sezgin ile Mümtaz Soysal, Emre Gönensay, Bekir Sami Daçe, Ali Talip Özdemir, Ali Topuz, Adnan Keskin, Abdülkadir Aksu, Uluç Gürkan, İmren Aykut, Kaya Erdem, Saffet Arıkan Bedük, Halit Dağlı, Ali Dinçer, Nahit Menteşe, Mehmet Ağar, Turhan Güven, Timurçin Savaş ve Aydın Menderes de katıldı.
Törene bastonuna dayanarak gelen kurt politikacı Osman Bölükbaşı, "O çok iyi bir politikacıydı. Benim de yakın dostumdu. Günlerdir anıların ablukası altındayım" dedi.
Meclis'te yapılan törenden sonra Gülek'in cenazesi namaz için Kocatepe Camii'ne getirildi. Cenaze namazına çok sayıda politikacı ile siyasi katıldı.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan ve Fethullah Gülen erken gelerek öğle namazını da kıldılar. Gülek'in cenazesi Kocatepe Camii'nde kılınan namazın ardından Adana'ya götürüldü. Gülek, bugün aile mezarlığında toprağa verilecek.
İSMET İNÖNÜDEN SONRA 8 YIL CHP GENEL BAŞKANLIĞI YAPAN ECEVİTİN FETÖ DESTEKLERİ
Ecevit-1-Mesut Yılmaz "Cemaat'in Üzerine Giderseniz Ecevit Hükümeti Yıkar" Demiş
1998'de Başbakan Mesut Yılmaz, Cemaatçilere yönelik çalışma için izin isteyen Ankara Emniyet Müdürü Saral'a 'Sakın ha! Ecevit bu Cemaat'e meftûndur, duyarsa hükümeti yıkar' demiş.
CNN Türk'te yayımlanan programa telefonla katılan eski Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral, görev yaptığı dönemde devlet içindeki Cemaat kadrolarına yönelik bir çalışma yapmak istediğini anlattı....
Ecevit MGK'da Gülen'i savundu
(haberler.com vatan cnnturk video haberturk milliyet cumhuriyet)
"SAKIN HA!"
Saral bu çalışma için izin almak amacıyla 1998 yılı Eylül ayında dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz ile görüştüğünü ancak Yılmaz'ın kendisine "Sakın ha! Ecevit bu Cemaat'e meftûndur, böyle bir çalışma yaptığınızı duyarsa hükümeti yıkar" dediğini söyledi.
Saral'ın Yılmaz'ın ağzından aktardığı 'meftûn' kelimesi; gönül vermiş, tutkun anlamına geliyor.
1999'DA RAPOR HAZIRLADI
Bu görüşmenin gerçekleştiği dönemde Mesut Yılmaz'ın Başbakan, Ecevit'in Başbakan Yardımcısı olduğu ANASOL-D hükümeti görevdeydi. 25 Kasım 1998'de bu koalisyon hükümeti istifa etti. Saral, hükümetin istifasının ardından 1999 yılında, kendisine yakın polis müdürleriyle birlikte Cemaat hakkında bir rapor hazırladı.
"Fethullah Gülen ve Işık Tarikatı" adlı raporda Cevdet Saral dışında, hâlihazırda Zonguldak Emniyet Müdürü olan Osman Ak ve Emniyet Başmüfettişleri Zafer Aktaş ile Ersal Dalman'ın imzaları bulunuyor.
Ecevit MGK'da Gülen'i savundu
Mart 1998 yılında yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit'ten Fetullah Gülen ile ilgili gündemi sarsan bir çıkış gelmişti.
MGK'da, Gülen'in orduya sızma girişiminden ve çeşitli faaliyetlerinden rahatsızlık duyduklarını söyleyen komutanlara Başbakan Yardımcısı Ecevit karşı çıkmıştı.
Ecevit, ''Siz, Gülen'in geçmişinden yola çıkarak bu kanıya varıyorsunuz. Kendisini tanısanız bunları söylemezdiniz. İnsanlar değişip gelişebilir'' demişti.
Gülen: Ecevit'ten şefaatçi olacağım
Mart 1999 yılında Gülen'e açılan bir soruşturma sonrası Bülent Ecevit, Gülen'i aramış ve şöyle demişti:
"Sağlığınız çok önemli... Sizinle ilgili böyle bir soruşturma olsa haberimiz olurdu... Lütfen tedavinizi aksatmayın ve Amerika'ya gidin..."
Gülen 2007 yılında Amerika'da kaldığı evdeki bir öğlen yemeğinde Bülent Ecevit hakkında ise şunları söylemişti:
"Ecevit hayatı boyunca oruç tutmadı. Namaz kılmadı ama inancı sağlamdı. Sosyal demokrat bir zeminde doğdu ve İsmet İnönü'ye ortanın solu dedirtti. Okullara çok sahip çıktı. İşin büyüklüğünü sezmişti. Önüne bir dosya getirildiğinde elinin tersiyle itti. Eğer ahirette Allah bana şefaat etme imkanı verirse, bunu ilk önce Ecevit için kullanırım."
İşte “28 Şubat mağdurları” başlıklı o yazı:
“28 Şubat süreci bazı kesimleri dümdüz ezen, bazı kesimleri ise ezmiş gözüküp ihya eden bir post modern darbe olma özelliği taşıyordu. Birçok mütedeyyin kişi ve grup bu süreçten çok ciddi derecede mağdur olarak çıktı.
Zaman gazetesi yazarı ve Fethullah Hoca’nın adeta sağ kolu olan Hüseyin Gülerce bir internet sitesine verdiği mülakatta şöyle diyor: “Biz 28 Şubat sürecini yaşadık. Ben o dönem Zaman gazetesinin genel müdürüydüm. 1995’ten 1999’a kadar yayından matbaaya, her türlü idarenin başındaki insandım. Tankla tüfekle bir camianın üzerine gelindiği bir dönemden bahsediyoruz. Peki, onun gazetesini, okullarını da didik didik etmezler miydi? Bakınız o dönemde Ankara’daki Samanyolu Koleji’ne altı ayda 80 defa müfettiş gitti. Öğrenciler, “Derslerde öğretmenlerimizden çok müfettiş görüyoruz” dediler. Veliler, “Çocuklarımız adam akıllı eğitim alamayacak mı?” diyerek isyan etti ve arkadaşlarımız rahmetli Ecevit’e şikâyete gittiler. Ve Ecevit inanamadı. Milli Eğitim Bakanı arayıp teyit edince şaşırdı.”
Hocaefendinin Ankara’daki kolejine 80 defa müfettiş gitmiş! Ama Başbakan Ecevit’in haberi yokmuş. Haberdar olunca tabi her şey süt liman olmuş.
Aynı dönemde Haydar Baş’a sempati duyanların kolejlerine de baskınlar yapıldı. Bu baskınlar “teftiş amaçlı” değil, kapatma amaçlıydı. Başbakan Ecevit “Fethullah Gülen’in okullarına dokunmayın talimatını verirken “Haydar Baş’ınkileri kapatın” diye dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’a talimat gönderiyordu.
Bunun üzerine İstanbul Bahçelievler ve Maltepe’deki 3 koleje kapatılma emri gitti. Birinin gerekçesi yanındaki camiden gelen ezan sesi idi. Diğerinde ‘merdiven genişliğinin 5 santimetre daha küçük olması!’ gerekçe gösteriliyordu (okul 7 yıllıktı ve o güne kadar bütün denetimlerden başarı ile geçmişti!), bir diğerinde masanın üzerinden Yeni Mesaj gazetesinin bulunması kapatılma sebepleri arasında yer alıyordu. Gelen müfettişlerden daha sonra öğrendik ki “amaç denetim değil, okulların kapatılması idi.”
Ve kapatıldılar.
Hem de eğitim sezonunun tam ortasında. 28 Şubatçılar neyin intikamını alıyorlardı bilinmez taptaze çocukları, pırıl pırıl öğretmenleri okulsuz bırakmışlardı.
Fethullah Gülen’e dokunmayın diyen Ecevit’in “Haydar Baş’a dokunun” diye verdiği talimat çok sert bir şekilde yerine getirilmişti.
Ama ne gariptir bu baskınların mağduru olan Haydar Baş ve sempatizanları “28 Şubatçı ve askerci” ilan edilmiş, ama 28 Şubat’ın hiçbir kurumuna dokunmadığı Fethullah Gülen ise 28 Şubat mağduru olmuştu.
Keşke o süreçte hiç kimse zarar görmese idi.
Keşke o süreçte hiçbir Müslüman mağdur edilmese idi.
Ama gerçek mağdurlar çamur atıp sahte kahramanlar yaratma peşinde olanlar en azından kul hakkını düşünmek zorundadırlar.”
Odatv.com
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin VI. Dönem (2000-2002) Genel Başkanıydım. Bülent Ecevit Başbakan idi.
Sn. Ecevit’in Fetullah Gülen ve onun okulları hakkındaki övgü dolu sözleri bizi çok rahatsız ediyordu. Şöyle düşünüyorduk; Ecevit Gülen’i tanımıyor. Ah bir tanısa, bu düşüncesinden vazgeçecek. Öyleyse Gülen’in kitaplarını toplayalım, hediye paketi yapalım, gidip DSP’nin Genel Merkezi’nde kendisine verelim. Okursa bu kitapları Gülen’in ne denli bir Cumhuriyet, laiklik, ordu ve Atatürk düşmanı olduğunu anlar, dolayısıyla bu övgülerinden vazgeçer…(odatv)
Kitapları satın aldık, siyah ciltlerle paketledik. Ecevit’ten randevu istedik. Yanıt alamadık. Bizde 17 kişiden oluşan GYK üyelerimizle birlikte 31 Mart 2000 tarihinde DSP Genel Merkezi’ne gittik. “Sn. Gn. Başkanımız burada değil” dediler. Polis önümüze dikildi. “Giremezsiniz” dedi. Zar zor girdik. DSP Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili Aydın Tümen’e; Ecevit’e iletilmek üzere kitapları teslim ettik. Amacımızı da anlattık.
Çıkışta gazeteciler bekliyordu. Onlara da durumu anlattık. Hizbullah vahşeti ve İBDA-C hareketinin, fikri altyapısını Gülen’in düşünceleri oluşturuyor. Ecevit de bunun farkında değil dedik.
Tüm bunlar ekranlara ve gazete sayfalarına yansıyınca, ABD’de bulunan Gülen, Avukatı Hasan Günaydın aracılığı ile İstanbul Bağcılar Asliye Hukuk Mahkemesi’nde (Dosya No: 2000/963) “kişilik haklarına halel geldiği” iddasıyla beş milyar lira manevi tazminat talebiyle dava açtı.
GÜLEN'İN YAZILARINDAN ÖRNEKLER SUNDUK
21.09.2000 tarihindeki duruşmada; bu bir düşünce ve kanaat açıklamaktır. Yöneticileri ve kamuoyunu aydınlatma ve uyarmadır diyerek Gülen’in kimi yazıları ve vaazlarından örnekler sunduk. Bu örneklerin kimileri şöyle:
“Hiç şüpheniz olmasın… bizim durumumuz da şu anda artık doğumu yaklaşmış bir cenin gibi kabul edilebilir. Evet, bir millet, bugün olmasa yarın mutlaka sorumsuz insanların elinden dünya idaresini almak zorundadır.” (F.G, Fasıldan Fasıla – 1, S. 112).
“Milletçe, bir yeniden derleniş – toparlanış humması yaşıyoruz. Bir muhalif rüzgar esmezse, önümüzdeki yıllar bizim “varoluş yıllarımız” sayılabilir. (F.G., Yeşeren Düşünceler: Çağ ve Nesil-6, s. 19).
“Artık müminler, kılıçlarıyla cihad etmeye mecburdurlar….” (F.G. Asrın Getirdiği Tereddütler-3, s. 203-204).
“Mesela ben öyle bir demokrasi arzuluyorum ki, … benim kabir sonrası hayatımla ilgili problemlerimi de çözsün isterim.” (Yeni yüzyıl, 22 Temmuz 1997, F.G. ile Newyork sohbeti, Nevval Sevindi).
“Akla dayananlar ise kulelerle semaye yükselme hamakatinde (ahmaklığında) bulunan Firavun gibi Firavun olur” (F.G., Fasıldan Fasıla-2 s. 214) derken kastettiği kişinin Atatürk olduğunu; “ifritten bir dönem” derken de kastettiği dönemin Atatürk Dönemi olduğunu bilerek hareket eden bir zattır.
“Her doğruya her zaman söylemek doğru değildir… henüz mevsimi değilse o doğruları öldürmeyelim derim”. (Nevval Sevindi söyleşisi).
“Halbuki, gündem belirlemek ve hadiselerin nabzını elde tutabilmek için, devamlı fikir ve düşünce üreten bir “beyin kadro” ve bu düşünceleri pratiğe dökülebilecek “dinamik insanlara” ihtiyaç vardır. Tabii bütün bunlar plan ve program gerektiren işlerdir”. (F.G. Fasıldan Fasıla-2, s.118).
“Evet, bugün insanlık yeni bir kurtuluş bekliyor. Öyle anlaşılıyor ki, dünya çapındaki bu büyük işi gerçekleştirecek yegane güç de çağımızda Hakk rahmetinin temsilcileri sayılan peygamber vasıflarıyla serfiraz bu altın nesil olacaktır”. (F.G. Zamanın Altın Bilimi: Çağ ve Nesil-4, s. 127.)
Daha yüzlerce örnekten de anlaşılabileceği gibi dedik Asliye Hukuk Hakimi’ne; “Bu Altın Nesil’i yetiştirmek için IŞIK EVLERİ’nde IŞIK ERLERİ”’ni yetiştirerek devletin kilit noktalarına yerleştirerek, sonuçta zirveyi işgal etmeyi amaçlamaktadır.
Dedik ama sonuçta bir milyar lira manevi tazminat ödemeye mahkum edildim.
Duruşma sonrası adliye önünde bekleyen basın çalışanlarına bir açıklama yaptım. Sözün özü şuydu: Fetullah Gülen’i bugün burada duruşma salonunda aramızda görmek isterdik. Eğer kendisi Humeyni’nin Paris’ten İran’a dönüşü gibi bir dönüş düşlemiyorsa gelip suçlamalarını bizzat yöneltsin isterdik.
Polis hemen müdahale etti. Bağcılar Emniyet Amirliğinde gözaltı uygulaması yapıldı. Bağcılar 2. Asliye Ceza Mahkemesinde ön yöneticimiz hakkında Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri yasasına muhalefetten dava açıldı.
15 TEMMUZ KALKIŞMASI 17 YIL ÖNCE DE BİLİNİYORDU
Tüm bunları şunun için anlattım. 15 Temmuz kalkışması ve olası gelişmeler 17 yıl önceden de biliniyordu. Ankara 2 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesinde Devletin İstihbarat raporlarına istinaden Terörle Mücadele yasasının 7. Maddesine muhalefetten açılan (2000/124) dava “Fetullah Gülen Örgütü” hakkındadır.
AKP tüm bunları bile bile yol arkadaşlığı yaptı. Ortak menzile aynı yağmurda beraber ıslanarak yürüdü. Fetullah Gülen’e "Feto" diyen Adıyaman’ın Gerger İlçesinde yayımlanan Fırat Gazetesinin sahibi Hacı Boğatekin’e AKP’nin Savcısı Sadullah Ovacıklı, “Hocadan özür dile yoksa seni yakarım” dedi. (Cumhuriyet Gazetesi 13 Ocak 2008) Uğur Mumcu ise yıllar önce katledilişinden iki gün önce (22 Ocak 1993) Cumhuriyetteki yazısının başlığına “İmam-Subay” diye yazmıştı.
Milliyet Gazetesinden Mehmet Gündem Pensilvanya’ya giderek, 11 gün süren Gülen söyleşilerini 8 Ocak 2005 tarihinden başlayarak yayınladı. Bu uzun söyleşinin kimi bölümlerini bugün anımsamakta fayda var.
Gündem, Brüksel’de yapılan AB-Türkiye görüşmelerini ve bu zirvede Türkiye tarafının masayı terk etmesini anımsatarak sorması üzerine Gülen yanıt veriyor: “Orada Tayyip Bey de, Abdullah Bey de bayrağımızı bir kutsal varlık olarak yerden kaldırdılar. Bir de öpselerdi onu, tozunu üfleselerdi….Abdullah bey öptü ve cebine koydu.”
“Ordu ve asker. Bu kavramlara saygılı bir tavrınız var. Bu nereden kaynaklanıyor?” sorusuna yanıtı şöyle: “Osmanlılar asker bir millettir. Hatta militarizm denmiştir. Askerde başlıyor, askerde bitiyor. Hiçbir zaman sivil teşebbüslerin önü alınmamış, engellenmemiş, baltalanmamış bizdeki biraz mukaddestir. Bediüzzaman “Bayraktar” diyor. Malik bin Nebi de Alem-i İslam’ın şimalinde eğer Türk milleti olmasaydı bugün İslam dünyası yoktu” diyor. Bu bir yönüyle atı, silahı, kalkanıyla kahraman askerler sayesinde olmuştur. Dolayısıyla meseleye, bir ruh olarak, mana olarak, bir şahs-ı manevi olarak bakıyoruz ve ona saygı duyuyoruz…. Askeriyedeki insanlar birer şehit namzelidir. Pek çoğu itibariyle gazidirler”
Şimdi burada Gazeteci Mehmet Gündem 15 Temmuz gününe bakarak; bugün sorsa Fetullah Gülen’e kim gazi kim şehit?... Savaş uçaklarından bomba yağdıranlar mı? Alnından vurulanlar mı?, hangisi hain, hangisi gazi?...
Merakımızda haklı değil miyiz.
Ya da Abbullah Bey’le Tayyip Bey hakkında bugün ne düşünüyor?.... Hele de Tayyip Bey, ülkede hiçbir muhalif bırakmamacasına eline bir OHAL sopası almışken…
Gündem’in iki kritik sorusu da şunlar: “Ordu içinde sizi sevenler var mıdır” ve “Emniyet ve Silahlı Kuvvetler’de örgütlenme var mı yok mu?”
Gülen’in yanıtları şöyle: “Bazı kimseler beni sevebilirler, bir şey diyemiyorum. Bir kere biri anlatmıştı. Emekli olmuş, bir yerde karşılaştık. “Ben sizin vaazlarınızı dinliyorum. Pek çok astıma ve üstüme de dinlettim” zannediyorum camiye de konferanslara da gelip dinleyenler olmuştur her meslekten. Türkiye’de dinlemeyen çok azdır… büyütmek için falancı denmesi yetiyor. Ordudur askerdir, komutanlarına bağlıdırlar. Bunların içinde falancıfilancı olmaz. Ben burada dururken nasıl örgütleniyorum, nasıl yapıyorum bilmiyorum. Bunu kendilerinin araştırmaları lazım. Kim o örgüt üyeleri? Bulsunlar çıkarsınlar. Bir ara “Emniyette örgütlenme” diye verilen bir liste vardı. Sonra her biri farklı, birbirine zıt dünya görüşlerine sahip insanlar oldukları görüldü. Orduya gelince, orada nasıl örgütleneceksin ki? Diyelim, o insanlar ordunun içindeler. Başlarında subaylar, cumhuriyetin, laikliğin, demokrasinin temsilcisi insanlar var. Öyle bir örgütlenmeye meydan ve fırsat vermezler. Kafalarında, duygularında, düşüncelerinde bu tür şeylerin gelişmesine meydan vermezler. İşin doğrusu bunu anlamada zorluk çekiyorum.”
ÇOCUKLARINIZI NEDEN ÜNİVERSİTEYE, ASKERİYEYE KOYMUYORSUNUZ
Bu uzun söyleşiden aktarmak istediğim son soru: “Çevrenize, “şu okulları ele geçirelim” diye hiç telkinde bulundunuz mu?”
Yanıtı; Gülen-ordu ilişkilerini, yukarıdaki düşüncelerini çürütür içerikte: “Bir dönemde, umuma açık olarak, cami kürsüsünde söylediğim bir şey var. Dedim ki; niye sadece Kuran Kursu diyorsunuz. İmam hatiplere çocuklarınızı koymuyorsunuz. Bir gün geldi, şöyle dedim: çocuklarınızı niye sadece İmam Hatiplere veriyorsunuz? Neden başka liselere de göndermiyorsunuz? Neden Üniversiteye, askeriyeye koymuyorsunuz. Dedim bunları, açıktan açığa söyledim.”
Uğur Mumcu tüm bu yaşayacaklarımızı biliyordu. Bunun için katledildi. Katledilişinden iki gün önce (22 Ocak 1993) Cumhuriyet Gazetesindeki köşe yazasının başlığı “İmam-Subay!” idi. Yazısına şöyle başlıyordu Mumcu: “TBMM Milli Eğitim Komisyonu, harp okullarına giriş koşullarını düzenleyen yasa tasarısını görüşürken verilen bir değişiklik önergesi ile İmam-Hatip okullarını bitirenlerin harp okullarına girişlerine engel olan madde değiştirilmiş… İmam-Hatip Liselerini bitirenler neden İlahiyat Fakülteleri ve İslam Enstitülerine gitmiyorlar da ille de Kaymakam, Vali, Savcı, Yargıç ve Subaya olmak istiyorlar?”
SUBAYLAR İMAM DEĞİL, İMAMLAR SUBAY OLDU
Ve Mumcu o günden bir veri paylaşıyor “Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaki toplam personel sayısı bugün 70 bini aştı. Bu 70 bin 99 personelin ancak 39 bin 907’si İmam-hatip liseleri çıkışlıdır.”
Türkiye 15 Temmuz’a göz göre göre, bile bile geldi, getirildi. Subaylar imam değil imamlar subay oldu. Atatürk’ten, Cumhuriyetten, Laiklikten, demokrasiden intikam alınıyor. Şeriatçılar arasındaki kavga döndü dolaştı Cumhuriyet Gazetesine dek yöneldiyse, varın seyreyleyin sonunu?...
Bu gidişe karşı direnmek, meşru bir haktır! Gün; temel hak ve özgürlükleri,bilimsel düşünceyi, laikliği ve çoğulcu demokrasiyi savunma günüdür.
Ali Balkız-Odatv.com
Fetönün Chp Genel Başkanı Hikmet Çetini Evinde Ziyaret Etmesi, Hikmet Çetinin Yabancı Ülkelerdeki Fetö Okullarına Nasıl Destek olduğunu Anlatması
İster sağ merkezle ister sol merkezle nekadar parti varsa bu parti liderlerinin hepsi ile önde gelen ana kadro ile çok iyi geçiniriz.
Bugün meclis başkanı chpden hikmet çetin bey, asyadaki pek çok okullarda referans verdi, özbekistanla problem çıktığında araya girdi islam kerimovla telefonla görüştü problemleri çözmeye çalıştı.Bayramda ben kendisini ziyarete gittim,o bir başka zaman başka bir yerde ziyarete geldi görüştük.
Herkesle çok iyi geçiniriz bürokratlarla münasebetlerimiz çok iyidir, her çevredeki bürokratla münasebetlerimiz çok iyidir....
CHP Genel Başkanı Hikmet Çetin'le buluşma - 11.05.1995
2004 Ocak ayında NATO’nun Afganistan’daki Kıdemli Sivil Temsilcisi görevini üstlenen Hikmet Çetin, 18 Şubat 1995 - 9 Eylül 1995 tarihleri arasında CHP’nin genel başkanlığı görevini yürütür. Terör örgütü FETÖ’nün büyücü ve hipnozcu elebaşısı, 1995 yılı Kurban Bayramı’nın ikinci günü CHP Genel Başkanı mason Hikmet Çetin’i ziyaret eder. Eleştiriler üzerine Çetin “İşte bütün bunlar partiyi böyle küçülttüler. Gülen ile görüşmede ters olan nedir anlamıyorum. Evime gelen herkesle görüşürüm. Yine gelse yine görüşürüm” der. Bu görüşme ve savunma da CHP-FETÖ irtibat karnesine kaydedilir. Resim bu buluşmanın ilk olmadığını gösteriyor.
Çetin, 1995'te Başbakan Yardımcısı olarak, Bilderberg Türkiye Temsilcisi Selahattin Beyazıt ve Yeni Demokrasi Hareketinin lideri Cem Boyner ile .Davas'taki Bilderberg toplantısına ilk defa katılmış, Beyazıt'm önerisiyle Bilderberg üyesi yapılmıştır.
Hikmet Çetin, Bilderberg (Türkiye) üyesidir
Devlete İlk Yerleştiren, Koruyan, Kollayan Chp'li Kasım Gülektir.
Duvar'dan İrfan Aktan'ın "Bülent Ecevit, Deniz Baykal gibi isimler olmasa, solun kaderi değişir miydi?" sorusunu yanıtlayan Livaneli, şu ifadeleri kullandı:
"Ecevit de, Baykal da partilerinin başına solcular belediyelerde, hükümette iktidar olamasın diye getirildiler. Solun başını bağlayan, yolunu şaşırtan insanlar bunlar. Ecevit, Fethullah Gülen teşkilatıyla yan yana geldi, onlara kontenjan verdi, her türlü olanağı sundu. FETÖ'yü devlete ilk yerleştiren Tayyip Erdoğan değil, Bülent Ecevit’tir. Uzun lafın kısası, Ecevit, Baykal gibi insanlar sol filan değil, soldan hoşlanmayan, tipik Türk milliyetçileridir."(Not: Asıl var eden Kasım Gülektir.)
(ensonhaber mynet t24 politikyol)
Fetönün En sevdiği Solcu-Soner Yalçın(13.12.2013)
ECEVİT’İ NİYE SEVDİ?
Fettullah Gülen en çok hangi lideri seviyor:
Bülent Ecevit’i!..
Aktif siyaseti bıraktığında, gazetelere “Onuruyla Yaşayan, Onuruyla Ayrılan Devlet Adamı’na” başlıklı mesaj yayınlattı. (Zaman, 26.7.2004)
Ve Pensilvanya’daki yakın çevresine hep şöyle dedi: “İki kişinin cenazesine katılmak isterdim. Biri Ecevit diğeri Aydın (Bolak) Abi.”
Çünkü: “Ecevit okullara çok sahip çıktı. Önüne bir dosya getirildiğinde elinin tersiyle itti.”
Sevmesinin ölçüsü bu…" (odatv)